top of page
  • Black Facebook Icon
  • Black YouTube Icon
  • Black Instagram Icon
  • Black Pinterest Icon
      PEYGAMBERLERE İMAN
 
Peygambere İman Nedir?
 
 
 
 
 
   Peygamber, Farsça’da “haber taşıyan ve elçi”
anlamlarına gelir. Dinî terim olarak, “Allah’ın
kulları arasından seçtiği ve vahiyle şereflendirerek
emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere
görevlendirdiği elçi”ye Peygamber denir.
   Arapça’da, Peygamber kelimesinin karşılığı
olarak, gönderilmiş ve elçi demek olan resul ve
mürsel kelimesi kullanılır. Terim olarak resul ve
mürsel, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla insanlara
gönderilen Peygambere denilir. Çoğulları “rüsul”ve
“mürselûn”dür. Nebî de Allah’ın emir ve yasaklarını
insanlara haber veren, fakat yeni bir kitap ve yeni
bir şeriatla gönderilmeyip, önceki bir Peygamberin
kitap ve şeriatını ümmetine bildirmeye görevli olan peygamberdir. Çoğulu “enbiyâ”dır. Risâlet ve nübüvvet kelimeleri masdar olup, Peygamberlik anlamına gelmektedir.
     PEYGAMBERLERE İMAN NE DEMEK?
   Peygamberlere iman, imanın altı esasından biridir. Peygamberlere iman demek, insanlara doğru yolu göstermek için, Allah tarafından seçkin kimselerin gönderildiğine, bu kimselerin Allah’tan getirdiği bütün bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. Yüce Allah her Müslümana, aralarında herhangi bir ayırım yapmadan bütün Peygamberlere inanmayı farz kılmıştır.
  ''Ve her kim Allah Teâlâ'ya ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah Teâlâ'nın kendilerine in'am buyurmuş olduğu nebiler ile ve sıddîklar ile ve şehitler ile ve sâlih zâtlar ile beraberdirler. Onlar ise ne (güzel) refiktirler.'' (Nisa/69)
    Peygamberlik, Allah vergisidir. Çalışma, ibadet ve taatla elde edilemez. Allah, Peygamberlik yükünü taşıyabilecekleri ve lâyık olanları bilir ve dilediğini Peygamber olarak seçer: “Bu, Allah’ın lutfudur. Onu dilediğine verir…” (el-Cum‘a 62/4). Bu seçimde mal, mülk, şan, şöhret ve makam etkili değildir.
   Kur’an’da da belirtildiği gibi yüce Allah, asırlar boyunca peygamberler göndermiş, insanları onlar aracılığıyla gerçeği benimseyip yaşamaya çağırmıştır. Yine bir ayet-i kelime de Allah teâla buyuruyor ki:“(Geçmiş) her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı Peygamber bulunagelmiştir” (el-Fâtır 35/24)
   Peygamberler sadece dini tebliğle yetinmemişler, dinî esasları açıklamışlar, sonra ümmetlerine öğretmişler, onları eğitip kötülüklerden arındırmışlardır. Bu işleri yaparken davalarından tâviz vermemişler, bu uğurda pek çok eza ve sıkıntıya göğüs germişlerdir. Hiç bir ilahi emir peygamberlerin ilahlaştırılmasını emretmemiş ve kesinlikle izin vermemiştir. fakat insanlar Allah'ın emirleri dışına çıkıp çeşitli şeyleri ve hatta bazen peygamberleri bile ilahlaştırdıkları olmuştur.
   Kur’ân-ı Kerîm’de de bildirildiği gibi, Peygamberlik Hz. Muhammed ile son bulmuştur: “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur…” (el-Ahzâb 33/40). Artık ondan sonra Peygamber gelmeyecektir. Onun getirdiği mesaj da kıyamete kadar sürecektir. Hz. Muhammed’den sonra yeni bir Peygamber geleceği, onun da yeni bir kitap getireceği konusunda ortaya atılan iddialar, Kur’an’ın bu apaçık hükmünü, Hz. Muhammed’in “hâtemü’n nebiyyîn” (Peygamberlerin sonuncusu) olduğu inancını inkârdan başka bir şey değildir.
              PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLMESİNDEKİ HİKMET
   İnsanların peygamberlere ihtiyaç duymalarının sebepleri arasında şunları söylemek mümkündür:
1- İnsanlar kendi akıllarıyla Allah’ın varlığını,  birliğini  anlayabilirlerse de, bunun ötesinde O’na ait birtakım yüce sıfatları tamamen Allah’a nasıl ibadet edileceğini, âhiretle ilgili durumları dosdoğru bilemezler. En kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşmak, fikir ve ahlâk yönüyle yükselmek, ancak peygamberlerin öğrettiği buyrukları yerine getirmekle mümkün olabilir. İşte yüce Allah, insanların bu ihtiyacını gidermek için peygamberler göndermiştir.
2- Eğer peygamber gönderilmemiş olsa insanlar, gerçek, iyi, doğru ve güzeli bulmada, faydalı ve zararlıyı ayırt etmede zorlanacaklar, bunun için çok zaman harcayacaklar, çoğu zaman da bu konuda duygularının, geleneklerinin, geçici arzu ve isteklerinin baskısı altında kalacaklar, gerçek doğru ile pratik yararı birbirine karıştıracaklar, isabetli karar veremeyeceklerdi İşte bu ve benzeri sebeplerle Allah rahmetinin bir sonucu olarak peygamberler göndermiştir: “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (el-Enbiya 21/107).
3- İnsanın belli işlerle sorumlu ve yükümlü tutulabilmesi ve bundan dolayı onlara sevap ve ceza verilebilmesi için bilgilendirilmesine, bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylelikle âhirette insanların “bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi” diye Allah’a karşı mazeret ileri sürmelerinin peşinen önüne geçilmiş olmaktadır: “Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın…” (en-Nisâ 4/165).
4- Peygamberler sanat, ticaret, ziraat ve çeşitli meslekleri topluma öğretmek suretiyle medeniyete, kültüre ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmuşlardır. Ümmetlerini hem bu dünyada hem de âhirette mutlu kılmaya çaba göstermişlerdir.
PEYGAMBERLERİN SIFATLARI 
Sıdk
Emanet
Tebliğ
PEYGAMBERLER
Fetânet
İsmet
    Her peygamberde insan olmanın da ötesinde birtakım  sıfatların  bulunması gerekli ve zorunludur. Bunlara vâcip sıfatlar denir. Bu sıfatlar şunlardır:
1- Sıdk: “Doğru olmak” demektir. Her peygamber doğru sözlü ve dürüst bir insandır. Onlar asla yalan söylemezler. Eğer söyleyecek olsalardı kendilerine inanan halkın güven duygusunu kaybederlerdi. O zaman da peygamber göndermekteki gaye ve hikmet gerçekleşmemiş olurdu. Sıdkın zıddı olan yalan söylemek (kizb), peygamberler hakkında düşünülemez. Bütün peygamberler peygamberlikten önce de sonra da yalan söylememişlerdir.
2- Emanet: “Güvenilir olmak” demektir. Peygamberlerin hepsi emin ve güvenilir kişilerdir. Emanete asla hainlik etmezler. Bu konuda bir âyette şöyle buyurulur: “Bir peygamber için emanete hıyanet yaraşmaz…” (Âl-i İmrân 3/161). Emanet sıfatının zıddı olan hıyanet, onlar hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır.
3- İsmet: ”Günah işlememek, günahtan korunmuş olmak” demektir. Peygamberler hayatlarının hiçbir döneminde şirk ve küfür sayılan bir günahı işlemedikleri gibi özellikle peygamberlikten sonra kasten günah işlememişlerdir. İnsan olmaları sebebiyle günah derecesinde olmayan birtakım ufak tefek hataları bulunabilir. Ancak onların bu hatası yüce Allah’ın kendilerini uyarmasıyla derhal düzeltilir. Peygamberlerin bu tip küçük hatalarına “zelle” denilir. İsmetin karşıtı olan mâsiyetten (günah işlemek) Allah onları korumuştur. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için, konumlarını zedeleyecek davranışlardan da uzaktırlar.
4- Fetânet: “Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmaları” demektir. Bunun zıddı olan ahmaklık peygamberlikle bağdaşmaz. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna edemezler, toplumsal dönüşümü sağlayamazlardı.
5- Tebliğ: “Peygamberlerin Allah’tan aldıkları buyrukları ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletmeleri” Tebliğin karşıtı olan gizlemek (kitmân) peygamberler hakkında düşünülemez. “Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın elçiliğini tebliğ etmemiş olursun” (el-Mâide 5/67) meâlindeki âyet, bu sıfattan söz etmektedir.
    Kur’an’da adı geçen Peygamberler şunlardır: Âdem (a.s.), İdrîs (a.s.), Nûh (a.s.), Hûd (a.s.), Sâlih (a.s.), Lût (a.s.), İbrâhim (a.s.), İsmâil (a.s.), İshâk (a.s.), Ya‘kub (a.s.), Yûsuf (a.s.), Şuayb (a.s.), Hârûn (a.s.), Mûsâ (a.s.), Dâvûd (a.s.), Süleymân (a.s.), Eyyûb (a.s.), Zülkifl (a.s.), Yûnus (a.s.), İlyâs (a.s.), Elyesa (a.s.), Zekeriyyâ (a.s.), Yahyâ (a.s.), Îsâ (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.
   Bunlardan başka Kur’an’da üç isim daha zikredilmiştir. Fakat onların Peygamber mi, velî mi oldukları konusunda fikir ayrılığı vardır. Bunlar Hz. Üzeyir, Hz. Lokmân ve Hz. Zülkarneyn’dir.
 Peygamber Efendimizin 33 Güzel Özelliği
01- Kötü söz söylemezdi
02- Kimseyle çekişmezdi.
03- Her zaman ağırbaşlıydı
04- Dünya işleri için kızmazdı.
05- Umanı ümitsizliğe düşürmezdi.
06- Kimsenin kusurunu aramazdı.
07- Affedici idi intikam almazdı.
08- Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
09- Yemek seçmezdi önüne ne konulsa yerdi.
10- Susması konuşmasından uzun sürerdi.
11- Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
12- Sade kıyafet giyer gösterişten hoşlanmazdı.
13- Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz ve bağırmazdı.
14- Konuşurken adeta çevresindekileri kuşatırdı.
15- Kimseye hakkında hayırlı olmayan bir söz söylemezdi.
16- Kendi şahsı için asla öfkelenmezdi öç almazdı.
17- Kendisinden bir şey istendiğinde asla hayır demezdi.
18- Kelimeleri tane tane ve inci gibi idi.
19- Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dinlerdi.
20- Halkın kullandığı hiçbir kötü sözü kullanmamıştı.
21- Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir halde dururdu.
22- Fakirlerle beraber yerdi öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.
23- Sıradan değildi ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
24- Hiç kimseyi ne yüzüne nede arkasından kınardı.
25- Düşmanlarını affetmekle kalmaz onlara değer verirdi.
26- Gereksiz yere konuşmaz konuştuğunda da ne eksik nede fazla söz kullanırdı.
27- Bir topluluk içerisinde oradakiler bir şeye gülerse O’ da güler bir şeye hayret ederlerse O’ da hayret ederdi.
28- Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez bulunduğu yerde ayrı bir yere oturmazdı.
29- Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti; “''Dünyada garib bir yolcu gibi ol.”''
30- Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü. İki yalına salınmaz adımlarını geniş atardı. Yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilerek vakar ve sükunetle yürürdü.
31- Sabahları evden çıkarken şöyle derdi; “İlahi yolda sapmaktan ve saptırılmaktan kanmaktan ve kandırılmaktan haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”
32- Çok konuşmazdı öz ve hikmetli konuşurdu.
33- Düşünceliydi boş şeylerden yüz çevirirdi.
bottom of page